Teknolojinin, akıllı telefonların, televizyonların ve dahi birçok eşyanın dört bir yanımızı sardığı madde çağında yaşıyoruz.
Yolda önüne bakmadan yürüyen, başını telefondan kaldırmayan, evinde televizyonun karşısından ayrılmayan, karşı karşıya otururken bile yüz yüze bakmak yerine ekranlara kitlenen insanlar olduk.
Her işini makina ile halleden, karşılaştığı problemler karşısında kafa yormayan, ortaya fikir sunmayan, düşünmeyi unutan insanlar olduk.
Neydik ne olduk, kim bilir ne olacağız?
Önceden teknoloji bizim için fiziki olarak kolaylık sağlıyordu, işlerimizde bizlere yardımcı oluyor ve işlerimizi kolaylaştırıyordu. Ancak daha çok gelişmesiyle birlikte artık bizim yerimize düşünmeye, bizim yerimize fikir üretmeye ve bizim yerimize konuşmaya başladı.
Bu süreç zamanla bize düşünmeyi unutturdu.
Evet düşünmeyi unuttuk. Çünkü bir bilgiye ihtiyacımız olduğunda veya araştırmamız gereken bir konu olduğunda bunu internete yazarak rahat bir şekilde saniyeler içerisinde elde edebilir hale geldik. Yani düşünmeden beynimizi hiç kullanmadan ve kafa yormadan o bilgiyi elde edebilir hale geldik. Bu başlangıçta bir kolaylık gibi görünse de zamanla bizi, düşünmeyi unutan insanlar haline getirdi.
Halbuki bizi ancak düşünmek kurtarır. Düşünen insan üretir, üreten insan gelişir ve gelişen insan kendisiyle birlikte birçok şeyi değiştirir.
Zamanında okuduğum Mustafa Kutlu ağabeyin “Kalbin Sesi İle Toprağa Dönüş” kitabını şimdilerde çok daha iyi anlıyorum. Yazar kitapta insanların teknoloji içinde kaybolduğunu, kendini kaybettiğini, bir miktar da olsa öze dönülmesi gerektiğini yani toprağa dönmemiz gerektiğini anlatıyor.
Sadece anlatmıyor aynı zamanda yaşıyor.. yine bir köşe yazısında bizzat kendi sözleriyle; akıllı telefonunun, ehliyetinin, arabasının ve bilgisayarının olmadığını, teknoloji karşıtı olduğu için bunları kasıtlı olarak kullanmadığını ifade ediyor. Ve hatta mevcut yazılarını ve kitaplarını bile hala daktilodan yazdığını söylüyor. Elbette kimseden mağaraya dönmesini, şehirleri terk etmesini beklemiyor. Ama bizim de az önce söz ettiğimiz gibi bir miktar da olsa toprağa dönüş yapılması gerektiğini savunuyor.
Çünkü insan, şehirleşmenin ve özden uzaklaşmanın neticesinde gerçekten kendini kaybediyor.
Teknolojinin bizi kullanarak, bizim yerimize geçmesine ve bizi saf dışı bırakmasına izin vermeyelim. Aksine biz onu ölçülü bir şekilde kullanalım. Ölçülü bir şekilde kullanalım ki gelişen teknolojiyle birlikte bizler de gelişelim.