Anne ve babalar olarak bizlere en değer verdiğiniz şey nedir? diye sorulsa vereceğimiz cevap muhakkak ailemiz olacaktır. Yani anne-babamız, eşimiz ve çocuklarımız.
Geçmişe yolculuk
Evet çocuklarımız, bu dünyada en önde gelen değerlerimiz. Şöyle bir geçmişe gidelim. Çocuklarımız doğmadan önceki zamana yani anne karnında bulundukları zamana yolculuk yapalım. Anne ve baba olduğumuz zaman yaşadığımız mutluluğu tekrar yaşayalım.
O zamanlar ilk düşündüğünüz şey neydi? Kuşkusuz, doğacak olan çocuğunuza hem maddi hemde manevi olarak iyi bir gelecek hazırlamak. Bunu düşündükten sonra attığınız ilk adım ona güzel bir yatak odası ve güzel elbiseler almak oldu. Sadece bununla yetinmediniz devamını da getirdiniz. Bakın bunların hepsi henüz doğmamış ama doğacak olan çocuğunuz için yapılan hazırlıklar.
Daha sonra doğum vakti geldiğinde onun için imkanınız varsa en özel hastahaneyi seçtiniz. En güzel en kaliteli doktoru seçtiniz. Doğumdan sonra gözlerini dünyaya açtığında onun her ihtiyacını karşıladınız. El üstünde tutarak yaşama tutunmasına yardımcı oldunuz.
Yaşı ilerledikçe ihtiyaçları daha da çok büyüdü ama siz bu büyüklüğe aldırmayıp yine onun her ihtiyaçlarını karşıladınız. Onun için en iyi elbiseler, ayakkabılar aldınız ve hatta eğitimi için en iyi okulları tercih ettiniz.
Neden peki? Neden onun için iyi bir gelecek kaygısı duydunuz? Elbette hayata tutunabilmesi, arkadaşlarına mahçup olmaması ve rahat bir hayat sürebilmesi için.
Eğitim meselesi
Fark ettiyseniz az önce eğitim dedik. Çocuklarımız için en iyi eğitim olanaklarını sunmaya çalıştık. Neden? Okuyup diploma sahibi olması ve kendi işini eline alıp rahat bir hayat sürebilmesi için. Peki sizce eğitim sadece bu kadarla mı sınırlı? Sizce eğitim sadece okulda öğretilenlerden mi ibaret?
Elbette hayır. Bugün en büyük problemimiz tam olarak bu noktada devreye girmektedir. Eğitim bir bütündür. Dünyevi değerleri kapsadığı gibi dini değerleri de kapsamaktadır.
Çocuğumuz 5 veya 6 yaşına geldiğinde artık eğitim hayatına başlaması gerekiyor diyerek onu okula başlatıyoruz ve eğitimden geri kalmaması için gerekli olan bütün yardımları yapıyoruz. Gerek dünyevi ilimlerde gerek fenni ilimlerde onun gelişmesi ve yetişmesi için bütün imkanlarımızı kullanıyoruz.
Ancak çocuklarımızın birde dini eğitime başlama yaşları var ki bunu sürekli göz aradı ediyoruz. Çocuklarımız arkadaşlarına mahçup olmasın, öğretmenlerine mahçup olmasın diye onlara bütün imkanları sunarken onların Allah katındaki mahcubiyetini hiç düşünmüyoruz.
Din eğitimi
Dini eğitime başlama yaşını ve usulünü efendimiz (ﷺ) bir hadisi şerifinde bizlere sunuyor ve şöyle buyuruyor; “çocuklarınız yedi yaşına geldiğinde onlara namazı emredin on yaşına geldiğinde ise ciddi bir şekilde uyarın”
Yedi yaşına gelen çocuğumuzun okul eğitimini düşünüp bunu dert edinirken aynı zamanda Allah katındaki mahcubiyetini düşünerek onların dini eğitimini de dert edinmeliyiz.
Bu eğitimin temeli, onlar küçük yaştayken onlara birtakım dini görevleri yavaş yavaş emretmektir. Namazı emrederken kız çocuklarımıza tesettürü de emretmeliyiz. Dini eğitimin küçük yaşlarda başladığını ve muhakkak olması gerektiğini efendimiz (ﷺ) bizlere miras olarak bırakmıştır.
Bu noktada dikkat edilmesi ve üzerinde durulması gereken en önemli husus, çocuklara dini görevler emredilirken emredilen dini görevin anne ve baba tarafından hayata geçirilmiş olmasıdır.
Çünkü örnek olmak, söylenilecek birçok sözden daha tesirlidir. Bu konuda Anne ve babalar olarak çocuklarımıza daima örnek olmalıyız. Oğlum namazını kıl diyen bir baba, namaz vakti geldiğinde muhakkak çocuğuyla beraber abdest alıp elinden tutarak onu camiye götürmelidir. Annelerde aynı şekilde evde kız çocuklarıyla beraber namazlarını kılmalı ve onlara güzel bir örnek olmalıdırlar.
Küçük yaşta başlayan ve örnek olunan bir eğitim, ilerleyen yaşlarda muhakkak meyvelerini verecektir. Bu hususta efendimiz (ﷺ)’in tavsiyesine uymak, atılması gereken en büyük adımdır.