Dört bir yandan

Kuşatılmışız, dört bir yandan her açıdan ve her konudan. Hani böyle savaştayken düşmanla karşı karşıya gelirsiniz sayınız azdır ve artık düşman dört bir tarafınızı sarmıştır, hamle yapmak istersiniz, kurtulmak istersiniz ama teslim olmaktan başka çareniz yoktur. İşte tam olarak böyle bir kuşatma. 

Başımdan geçen bir hadiseyi sizlere aktararak bu kuşatmanın ne denli önemli ve büyük olduğunu göstermek istiyorum. 

Cenaze 

Cenazemize katılan, taziye dileklerini ulaştıran ve acımıza ortak olan dostlarımız bilir, yakın tarihte kıymetli dedem Cemal Ege vefat etti. Rabbim rahmetiyle muamele eylesin ve mekanını cennet eylesin. Bu satırları okuyarak öğrenenler varsa ruhuna bir fatiha okumalarını kendilerinden rica ediyorum. İnsan ölür, dünyayı geride bırakır. ama yanında üç şeyi götürebilir; sadaka-i cariye, insanların sürekli faydalandığı ilim ve salih evlat. Ben de torunu olarak amel defterinin kapanmaması için elimden geleni yapacağım inşaAllah. 

Taziyelerin kabulü

Vefatından sonraki gün köyümüzün derneğinde taziyeleri kabul etmeye başladık. O zamanlarda genç bir kardeşimiz, fırıl fırıl etrafta dönüyor ve gelen misafirlerle sohbet etmeye çalışıyordu. Güler yüzlü, çok hareketli ve çok enerji doluydu enerjisine hayran kalmamak mümkün değildi. Ama büyüklerine karşı hitap şeklinden ve davranışlarından biraz şımartılarak büyütüldüğünü hemen anladım. Ve kendisiyle tanışmak için fırsat kollamaya başladım.

İlk münasebet

Beklediğim fırsatı genç kardeşimiz sundu bana. Dedim ya çok atılgan ve fazla hareketli diye. Yanıma usulce yaklaştı ve adımı sordu. Bu vesileyle genç kardeşimizle tanış oldum. Henüz 12 yaşında imam hatipte okuyan deli dolu bir çocuk. Deli dolu dediysem boşuna değil, bu cümlenin altı tamamen dolu. İçinizden 12 yaşındaki çocuk ne kadar deli dolu olabilir ki dediğinizi duyar gibiyim ama biraz sabırlı olursanız ilerleyen satırlarda merakınızı gidereceğim. 

Fenerbahçe fanatikliği 

Genç kardeşimizle kurduğum bu muhabbeti, nasıl daha fazla uzatabilirim ona nasıl faydalı şeylerden bahsedebilirim diye düşünmeye başladım derken farkında olmadan gözlerim, kollarında bulunan fenerbahçe motifli bilekliklere takıldı. İşte aradığım fırsatı bulmuştum. kaybettiği çok değerli eşyasını bulan ve sevinçten havalara uçan bir çocuk gibi sevinmiştim o an. Ve konuşmaya devam ettim. Fenerbahçeli misin? Dedim. Evet abi, hemde fanatiğim dedi. Kollarında bulunan bileklikleri gösterdi 4-5 tane vardı. Hepsini kimin hediye ettiğini anlattı yetmedi “Alex de Souza” adlı futbolcunun kendisinde bulunan imzalı formasının fotoğrafını, telefonunu cebinden çıkararak gösterdi. Kocaman, cebine bile zor sığan belki de ellerinden bile büyük akıllı bir telefondu çıkardığı. Hevesli hevesli anlatmaya başladı. Normalde de çok hareketli olan kardeşimiz bir anda coştu, gözleri fal taşı gibi açıldı ve fenerbahçenin oyuncularından, tarihinden bahsetmeye başladı. O konuşurken benim gözlerim ise sağ kolunda bulunan fenerbahçe bilekliklerin en sonuna koyduğu lastikli siyah tokaya takılmıştı. Konuşmasını bitirdi. Mikrofonu bana uzattı ve ben, peki kolunda bulunan siyah tokayı kim hediye etti? dedim ve bu soruyu beklemediğini yüzündeki şaşkınlıktan anladım. Heyecanı, hareketliliği bir anda söndü ve bir müddet sustu. 

Gönüldeki gizem

Suskunluğunu bana yönelttiği soruyla bozdu; senin de kolunda aynısından var diyerek sağ kolumda bulunan bilekliği gösterdi. Sanki benden de kendisinin vermeye hazırladığı cevabı vermemi bekliyormuş gibi sana kim verdi abi? diyerek sordu. Ben evli olduğumu onun eşime ait olduğunu söyledim. Benim verdiğim cevaptan sonra artık kaçış olmadığını ve anlatmak zorunda kaldığını o da anlamıştı. Ve başladı anlatmaya; okulda karşı sınıfta okuyan bir kız abi dedi. Sınıfta herkes beni enişte olarak bilir ve her teneffüs karşı sınıfa yollarlar arkamdan enişte diye bağırarak dedi. Anlattıkları karşısında şok olmuştum çünkü konuştuğum kişi 12 yaşınca küçücük bir çocuktu. Ama şaşkınlığımı gizleyerek sormaya devam ettim. Sen imam hatipte okuduğunu söylemiştin sınıflar ayrı değil mi? Dedim. Evet sınıflarımız ayrı ama teneffüslerde birleşiyoruz dedi. 

Henüz 12 yaşında fenerbahçe fanatiği, arkadaşları arasında enişte diye meşhur olmuş, kız arkadaşı olan bir gençten bahsediyoruz. Sizce bu kuşatma çok fazla değil mi? Devam edelim. 

Şaşkınlığımı gizledim ama hüznümü belli etmek istedim. Sence yaşın bu tarz işler için çok küçük değil mi? diye sordum. Hayır ne varki biz sadece görüşüyoruz belki ben ileride onunla evleneceğim dedi. sorduğum sorulara karşı gerçekten bilinçli cevaplar veriyordu akıllı olduğu çok belliydi ama bilgi eksikliği vardı. İslamın hükümlerini öğrenmediği aşikardı. Ona bir şeyler öğretmek istiyordum ama kaçırmakta istemiyordum. Sormaya devam ettim. 

Gelen mesajlar

Biz konuşmayı sürdürürken sürekli telefonu titriyordu. Belliydi durmadan mesaj geldiği. Instagramdan mesaj yağmuruna tutuluyordu. Abi şu mesajlara cevap versem öyle devam etsek olur mu? dedi. Onu kaçırmak istemediğim için olur tabi ki dedim. Bir müddet konudan ve ortamdan uzaklaştı cevaplarını verip tekrardan yanıma geldi. Hayırdır önemli bir şey yoktur inşallah dedim. Yok abi önemli değil görüştüğüm kızlar sürekli yazıyorlar önemli değil dedi. Benim aklım “görüştüğüm kızlar” cümlesine takılsa da üzerinde durmadım kaldığımız yerden konuşmaya devam ettim. 

Şaşırtan ve üzen bir cevap 

Dikkatini tekrar çekmek, konudan dağılan kafasını tekrar toparlamak için Müslüman mısın diye sordum. O nasıl soru abi elhamdulillah müslümanım tabi ki dedi. Güzel o zaman Allah’ın emirlerine uymamız gerektiğini biliyorsundur dedim. Evet tabi ki dedi. Ben fırsat bu fırsat diyerek İslam’ın hükümlerini anlattım. Bu tarz nikahsız ilişkileri Allah’ın yasakladığını bunlardan razı olmadığını söyledim. 

Bu anlatımın sonunda bana verdiği cevap beni derinden etkiledi. Dediki nikahsız bir kızla konuşmak gerçekten günah mı? Ama günah olsaydı abimler bana söylerdi. Onlar benim kızlarla görüştüğümü biliyorlar bana yasak olduğunu hiç söylemediler ben de o yüzden bilmiyordum dedi. Onlarda bu konuda hassastır yasak olsaydı söylerlerdi. Ve aynı zamanda okuldaki din kültürü hocamız bize bu tarz şeyleri hiç anlatmıyor dedi. Benim başımdan aşağı sanki kaynar sular döküldü.

Öğrenmeye çok müsait ama öğretilmemiş, eğitilmeye çok müsait ama sadece dünyevi açıdan eğitilmiş bir gençle karşı karşıyaydım. Bu fırsat bir daha ayağıma gelmez diyerek anlatmaya devam ettim. Uzunca sohbet ettik anlattıklarımdan sıkılacağını düşündüğüm için tedirgin oluyordum ama aksine çok mutlu oldu ve çok memnun oldu. 

Ertesi gün tekrar karşılaştığımızda bana abi demek yerine hocam dedi. Ben size artık hocam demek istiyorum siz benim hocamsınız. Çünkü anlattıklarınız çok güzel ve çok etkili dedi. Bunun karşısında çok duygulandım ama bir şeyi fazlasıyla iyi anladım; gençlerimiz eğitilmeyi bekliyorlar.

Her yerimiz kuşatılmış

Başta kuşatılmış olduğumuzdan söz etmiştim. Evet her yanımız kuşatılmış. Futbolla, Instagramla, teknolojiyle, gayrı meşru ilişkilerle, görevini düzgün yapmayan ve eğitim vermeyen öğretmenlerle. 

Genç kardeşimize müslüman mısın diye sorduğumda elhamdulillah müslümanım dedi ama gerisi yoktu. Hangi takımlısın diye sorduğum da ise tarihine kadar oyuncularına kadar hepsini biliyordu. Sizce bu kuşatma çok fazla değil mi? 

Gençlerimiz eğitilmeye oldukça müsaitler onları sadece dünyevi olarak değil aynı zamanda uhrevi olarak da eğitelim. Her yanımız kuşatma altında ve düşman dört bir yanımızı sarmış durumda. Gençlerimizi bu çemberden çekip çıkaralım. Çünkü onlar bizim geleceğimiz. 

Yorum yaz